31 Mart 2017 Cuma

Edip Cansever / Şiirin Anlamı

Çünkü şiirin anlamı, şairin kişiliğine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu gerçeği akıldan çıkarmamak gerekir.

30 Mart 2017 Perşembe

Edip Cansever / Anlamak,Şiir

ilkin şunu söyleyelim: Biz anlamsız olanı düşünmekten, giderek bu düşünmeyi değerlendirmekten yoksun değiliz. Çünkü hiç kimse kalkıp da gerçek olmayanın, hatta anlamsız, saçma (absurde) olanın düşünülemeyeceğini öne süremez. Buna bakarak bir olayı, örneğin bir şiir olayını düşünmek de mümkündür. Şu var ki, bu düşünme edimi, şiiri anlamakla bir tutulmamalıdır. Çünkü düşündüğümüz bir şeyi anlayabildiğimiz gibi, anlamayabiliriz de. Ama düşünmek, anlamamızı sağlayan bir çalışma, bir basamaktır.

İsterseniz şiire de böyle katılmayı deneyelim; dünyaya, yaşamaya katıldığımız gibi... Böylece var olmaya ne anlam veriyorsak, onu nereye kadar anlayabiliyorsak, şiiri de aynı oranda anlayabiliriz.
Yeter ki şiirin dünyasına karışalım, varlığımızı, biraz da onun varlığında duymaya yönelelim. Kavgamız, sevincimiz, öfkemiz, aşkımız biraz da ona olsun.

Edip Cansever / Şiir Okuyucusu

Önce şiir karşısında iki çeşit okuyucu vardır. Bunlardan birincisi şiire açık, ikincisi kapalı olan okuyucudur. Birinci bölüğe girenler onu anlayan, yani şiirin varlığıyla, kendi varlıkları arasında araçsız, yakın ilgiler kurabilen kimselerdir. Ötekiler aynı yakınlığa araçsız olarak varamazlar. İşte bu gibi kimselere açıklamalar yapmak gerekli olabilir. Olabilir diyorum; zaten edebiyat kitaplarının, çoğu eleştirilerin görevi de budur. Ne var ki böylesi çalışmalar, okuyucunun şiirden anlamasını sağlayamaz; olsa olsa bir sanat yapıtı üzerinde bilgiler vermeye yarar. Çünkü açıklama işi ilkelere bağlıdır, bazı temellere dayanmadan yapılamaz. Bu türlü bir çabaysa, okuyucunun şiirle dolaysız bağlar kurmasını sağlamaktan uzaktır. Böylece ortaya çıkan gerçek şu oluyor: Şiir açıklamaları, şiirle araçsız ilgiler kuramayan kişilere bilgiler verir. Yoksa sanıldığı gibi şiirin gerçek varlığını, gerçek yapısını ulaştıramaz onlara.

Erskine Caldwell / Kelimeler

Erskine Caldwell de bir hikayesinde şunları söylüyor: "Bir araya koymaya kalksam bu kelimeleri, bir alay 'Ve'ler, 'Ama'lar, 'Onlar'lar, binlerce başka kelime arta kalacaktı geriye. İnsan kulağına hiçbir anlam getirmeyeceklerdi. Onun yüreğinden kopan mesajlardı. Ancak duygu geçer orada. Kelimeleri yapan sesler asla o derinliğe ulaşamazlar".

29 Mart 2017 Çarşamba

Edip Cansever / Erdal Öz'e Mektuplar

22 Kasım 1961
Yaşa reis!
Değişim çıkageldi. Sabah. Isınmaya çalışıyordum dükkanda. Değişim! Nasıl sevdim bilsen. Bir ateş çöktü içime sanki. Gene de bir kıvılcım göründü bir ara. Ne de olsa havada esmerleşen bir kıvılcım. Bir önseziyle O. Duru'nun yazısını okudum. Evet evet, bir ağıt yazıyoruz biz. Bilenler bilmeyenlere söylesin. Bunu da Değişim yapacak. Bilmeyenlere bildirecek. Güvenim var. Seni kutlarım ayrıca. Koca kafalı Erdal, başladığın gibi sürdür işte. Bitmesin. Neden bilmiyorum, Orhan Duru'yu, seni, Metin Eloğlu'nu -ki burada- özleyiverdim birden!
Az kaldı Ankara'ya gelmeme. Kötü bir meyhane keşfetsen de ...

Edip Cansever / Dize

Herkes biraz vardı, o kadar.

Edip Cansever / Yazmak


Ne olursa olsun gerçeğin ta kendisi. Bir ıhlamur ağacı gerekir mi dünyaya? Ihlamur ağacı olmasaydı olmaz mıydı? Bilmem. Ama var ıhlamur ağacı. İnsanın bir "yazmak" olarak olması gibi. Akarsu da var, kayanın içine gömülmüş bir zümrüt de. Yazmak, insan olarak biçimlenmiş bir edim. O kadar ki -ve inan buna- sen yazmasan bir başkası yazacaktı yazılması gerekeni. Bir Dostoyevski olmasaydı bile, Karamazov Kardeşler yazılacaktı gene de. Ben böyle düşünüyorum. Böyle düşündüğüm için de kızmıyorum kendime, yapay bulmuyorum o yaptıklarımı ve yazdıklarımı. Hatta yazmasam kötülük yaptığıma inanırdım. Bir ıhlamur ağacını kesmekle, kendimi yazmaktan alıkoymak aynı şey. Ya da ıhlamur ağacının olmasıyla benim olmam anlam bakımından farklı değil.
Bundan sonrası ayrıntılar...

(Ihlamurların açmasına az kalmışken tam üstüne gelen bir okuma)

Samuel P. HUNTINGTON / Güzel ithaf

Nancy ’ye, "çatışmaya" bir gülücükle dayandığı için...

Edip Cansever / Erdal Öz'e Mektuplar

Peki, neydi o Ankara'da İlhan Berk'e küfrettikten sonra bizi de bırakıp çıkman? Son günümüzdü. iyiydi. Ortaklaşa bölünebilen bir iyilik değildi ama, gene de ... Seni o gün anladığımı biliyorum.
Ne yazık ki ertesi gün, bir yol üstünde konuşmamız, ikişer kadeh votka içmemiz mümkün olmadı.

Seninle anlaştığımız bir nokta var: Biz asıl kendimize kızıyoruz; içimizdeki çelişmeleri, öfkeleri, yarı kalmışlıkları, vb. dışarı vuruyoruz sonra da.

Walt Whitman

sırtımı koca koca yapılara kurallara, güvenilen kişilere dayamadan  arkadaşlığı öveceğim ve bütün yüreklere arkadaş sevgisini sokacağım. onu yerleşmiş bir inanç haline getireceğim.

Edip Cansever / Erdal Öz'e Mektuplardan

Bugün benim doğum günüm. Kendi kendime kutlayacağım.Sonra kalabalık yerlere gideceğim. Bir de hediye almak istiyorum kendime. Belki bir kitap, belki de iyi bir ağızlık alırım.

Milena'yı okuyorum. Çok seviyorum. Bütün büyük yazarlar gibi Kafka da en küçük olaya, en dikkat etmediğimiz ayrıntıya, en küçümseyip geçtiğimiz bir duyguya, düşüneeye canlılık kazandırıyor; onları işliyor, tatlı, Kafka'ca bir yapı kurmaya bakıyor. Sonra ne oluyor? "İyiyim Milena" gibi basit bir söz edince bile, taptaze bir güzellik, esenlik kuruyor içimizde. Artık o "İyiyim Milena" sözü erişilmez oluyor; sanki bir yaşamı taşıyor üzerinde, sanki gelmiş geçmiş bir edebiyatı diriltiyor.

Rainer Maria Rilke

“Güzellik ve Dehşet
 Başına her şeyin gelmesine izin ver
Sadece gitmeye devam et
Hiçbir duygu nihai değildir.” 

28 Mart 2017 Salı

Edip Cansever

İnsanın insandan başka dayanağı yok. Yalnızlık bile, başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor. Öyleyse bizim yalnızlık dediğimiz şey, bir kendini ayırmadan (tecrit etmeden) çok, kendine yönelme, kendini daha yakından inceleme yetisi olmalı. Buysa şiire çok yatkın bir durum; olup bitenlerin hesabını kendimizden sormak gibi bir şey... Örneğin biri bir kötülük mü yapıyor, o kötülüğü yapanı sonraya bırakırcasına kendimize kızmak, kendimizi suçlu bulmak erdemi gibi. Sevindirici bir olay, yaratıcı bir söz, yadsınmayacak bir güzellik için de aynı şey; ne varsa kendimizde oluşturuyoruz ilkin. Güzelin, çirkinin, iyinin, kötünün düşsel kahramanları olmak özümüzde var bizim. Şair kısmı buna katılmadan, bu kahramanlığı sindirmeden edemiyor işte. Övgüye de yönelse yergiye de, karşısına çıkan ilk varlık “ben” oluyor. Böylece her şeyde kendine benzer bir şeyler bulduğu gibi, yazdığı şiirlerde de herkesin kendine benzer bir şeyler bulmasına alan hazırlıyor o. Bence böylesi bir yalnızlık çok doğal ve olumludur, övülmeye değer.

Edip Cansever

Bence gerçek yenilik, başka şiirlerin, başka şiir yaşantılarının etkiyemediği — ya da pek az etkidiği — yani salt kendimiz olan bölgelerdeki zenginliğin bulunup çıkarılmasıdır. Bu da çoğu zaman kendiliğinden olur. Onun içindir ki, şair getirdiği yeniliğin farkına bile varamaz. Çünkü yaptığı iş, ona çok doğal bir iş olarak görünür. İşte böylesi bir yenilik de uzun zaman ne değerinden, ne de tazeliğinden bir şey yitirir.

Valery

 “Şiirin içinde fikir, elmanın içindeki gıda kadar saklı olmalıdır"

Şiir / Az Yazmak

1930 sıralarında Pound Antolojisinin· önsözünde Eliot, "Bir şairin her hafta bir şiir yazması gereklidir" gibilerden bir şey yazmıştır. Empson bunun gerçekten gerekli olup olmadığını Eliot'a sorar. Yanıt şudur, "O parçayı yazdığım sırada aklımdaki şair Pound idi.


Sorunu genel olarak alırsak şunu söylemeliyim. Şairlerin çoğu için sorunu ele alırsak, onlar için en önemli şey, elden geldiğince az yazmaktır. "

Rilke / Dua Saatleri

Ama kentler sadece kendine ait olanı ister, her şeyi .çekip alırlar kendi çarkları içine. Çürük tahtalar gibi parçalarlar hayvanları ve çok ...